Gönüllü Esaretlik...

Çocuk sahibi olmadan önce anne nedir diye sorsalar diyeceğim; karşılıksız, sonsuz sevgi ve sabır olurdu. Anne olduktan sonra ise bu tanıma "gönüllü esaret hayatı" tanımını eklemek istiyorum...

Esaret çünkü; bebeğinizin yanından bir dakika bile ayrılmak istemiyorsunuz, devamlı endişe halindesiniz, iyi bir anne olabilecek miyim, sütüm yeterli olacak mı, doydu mu, aç mı, üşüyor mu, bı hırka mı giydirsem mi, burnu tıkalım mı, rahat nefes alıyor mu, aman hasta olmasın, ateşi var mı gibi.... Liste uzar gider . İşin acı tarafı bu esaretin bir süre sonra azalacağını sanmanız (ben sandım ordan biliyorum)... Bebeğiniz ayaklanmaya başladığı andan itibaren yeni yeni korkular ediniyorsunuz. Aman masanın altına girmesin, TV ünitesinin üzerine çıkmasın, koltukta zıplamasın ki bunlar daha iyi günlermiş, büyükler öyle diyor :) Ben ki panik olma konusunda uzman biri olarak bu kadar korkuyu, endişeyi bünyem ne kadar kaldırabilecek merakla bekliyorum. Bunun daha 2 yaş sendromu var, kreşi, anaokulu var, parkta oynaması, arkadaş edinmesi var.... var da var....

Tüm paniklemelere, endişelenmelerin dışında bu gönüllü esaretlik, annelik her yönüyle hayata bambaşka bir pencereden bakmayı öğretiyor. Kendi açımdan; aşırı bir sorumluluk duygusu ve bu sorumlulukların getirdiği endişeler oldu. Doğru mu yapıyorum, yanlış mı yapıyorum ? Diğer anneler neler yapıyor bu konuda ? gibi gibi sorular dolanıp duruyor aklımda devamlı. Diğer bir yönden hayatım tamamen bebekle doldu. Demek istediğim; daha önceden (bebekten önce) hangi filme gitsek, akşam caddeye mi insek, dışarda mı yesek, aaa yok yok taksimde arkadaşlarla mı buluşsak gibi etkinliklerin yerini bir anda, bebeği emzirebileceğim mekanlar seçelim, bebek temizlik odası olsun, arkadaşlara söyleyelim onlar bu tarafa gelsin bebekle oralara gidilmez, bez aldık mı, termosu unutma, falanca mağazadan tulum almak lazım, geçen bir oyuncak gördüm bayıldım...vs. gibi cümleler aldı. 

Bazen oturup düşündüğümde şu 9 aylık kısa zamanda gerçekten çok fazla değişiklik göstermiş hayatım. Eskiden haberlerde gördüğüm üzücü, sinir bozucu bir haber şimdi kadar etkilemezdi beni ya da sokakta bağırıp çığıran çocuklar sinirlerimi bozardı, şimdi ise gülümsüyorum o çocuklara, benimki de büyüse de öyle koşup oynasa onlar gibi diyorum. Bunların dışında şuanda hatırlayamadığım bir çok şeye karşı da daha tahammüllü olabiliyorum. Bu yüzden de bebeğime çok teşekkür ediyorum, bana bu gönüllü esaretliği yaşattığı ve beni de kendisi ile birlikte büyüttüğü için...

Evdeki minik sürüngen

Bebeklerin her gün büyüdüğünü söylerlerdi de inanmazdım. Yani hergün ne kadar değişiklik olabilirdi ki?
Rüzgar geçen hafta sadece yerlerde sürünürken, şimdi emekleme konusunda profesyonelleşti. Tek emekleme alanı salon iken, artık salon dışına çıkıyor ! Salonda bir iki dakikalığına yalnız bırakmıştım ki, arkamı bir döndüm odanın kapısına kadar çıkmış... Sanırım işler yavaş yavaş zorlaşmaya başlıyor... Oysa, biraz daha büyüdükçe herşey daha rahat olur diye düşünüyordum. 
Evde köşe kapmaca halindeyiz, şuanda en favori eşyalarımız TV altındaki uydu alıcısı, kapının önündeki nazar boncuğu yapıştırması, bilgisayar kabloları....  Birinden kurtarsam bir diğerine ulaşıyor bu durumda bizim de popolarımız pek yer görmüyor tabii ki...
Her geçen gün daha da hareketleneceği ve hatta yürüyeceği için diyetisyen randevumu devamlı öteliyorum. Sanırım kalan kiloları peşinden koşturarak verebileceğim. 
Bakalım ilerleyen günlerde daha neler bekliyor bizi? 
Bir sonraki yazıda Rüzgar'ı masanın üzerinden toplamaktan korkmuyorum desem yalan olur :)

Arama

 
Çaylak Anne Copyright © 2011 | Tema diseñado por: compartidisimo | Con la tecnología de: Blogger