Al al nereye kadar !

Şuanda düşünüyorum da, anne olacağımı öğrendiğim andan itibaren gereksiz yere aldığım birçok şey varmış… Herşeyin en iyisini yapmaya çalışırken aslında her şeyi gereksiz yere eve toplamışız farkına ancak kuzunun 12. Ayında varıyorum. Komik değil mi? Zararın neresinden dönülürse kardır diyerek, yeni annelere ya da anne adaylarına sesleniyorum. Ben ettim sizler etmeyin :)

En başta minnacıcık bebeklere öyle kokoş mağazalardan kot pantolon kazak almayacakmışsın…. Çünkü o kadar küçükler ki hem o elbiselerin içinde rahat edemiyorlar hem de giyecekleri sadece 2 dakika. Bu durumda, yani 0-3 ay arasında en çok kullandıklarım çıtçıtlı tulumlar oldu, bu dönemde çok hareketli olmadıklarından altlarını ve kıyafetlerini değiştirmek kolay olduğundan çok kullanışlı ürünler olduğuna kanaat getirdim.
3-6 ay arasında ise yine kot, gömlek, elbise vs… gereksiz olarak düşünüyorum (tabii ki çok cici oluyorlar bu kıyafetler içinde ama çok da rahat olabildiklerini düşünmüyorum). Tek değişiklik bu dönemde biraz daha hareketli olduklarından alt üst şeklinde pijamalar, eşofmanlar çok kullanışlı oluyor. Hem rahat hem de alt değiştirme işi biraz daha zor olduğundan sadece eşofman / pijama altını çıkartarak bu işi bitirmek kısmen daha kolay oluyor diye düşünüyorum.

6-12 ay arasında ise, artık kotları, gömlekleri daha uzun süre giyebiliyorlar, hem üzerlerinde daha bir belirgin olmaya başlıyor bu kıyafetler ama uzun süre dediğim maksimum iki öğün arası tabii ki 2 bilemedin 3 saat :) yemek döküldü mü gene aynı…
Bu dönemde kesinlikle kullanılmasını tavsiye etmeyeceğim şey yenidoğan döneminde kullanılan çıtçıtlı ayaklı tulumlar, o kadar hareketli oluyor ve elinizin altından sabun gibi kayıyorlar ki, giydirmesi tam bir kabus olabiliyor. Hatta yaz ayı ise bence çıplak bırakın bitti, bizde en azından bu denli hareketli çünkü…

Gereksiz yere alınan bir sürü biberonun alınması da cabası… yenidoğan döneminde devamlı yanında iseniz emziriyorsanız ne olur ne olmaz diye belki 1 ya da 2 tane kenarda tutulabilir. Ama biberonla beslenmeye başladığında bu bir iki tane biberon sayısı altı yediye çıkmamalı, gereksiz kalabalık…

Bebek arabası; aldığım bebek arabasından çok memnunum aslında, hakkıyla kullandım her parçasını diyebilirim. Ama kuzuyu tek başıma dışarı çıkaracağım zaman 10 kg’lik bir bebek arabası + bebek aynı anda taşınması zor bir işmiş. Olur da bir daha anne olursam kesinlikle daha hafif bir araba bakacağım. Ayrıca katlandığında arabanın bagajını tamamen kaplayan bir bebek arabası yerine bagajda az da olsa açık alan bırakacak bir bebek arabası kesinlikle daha kullanışlı olacaktır.

Mama sandalyesi; mutlaka ve mutlaka kolay silinebilir ve hafif bir ürün olması şart bence. O kadar çok kirlenebiliyor ki isteseniz, bilerek yemek dökseniz o kadar kirlenmez heralde… Minik canavarlar nasıl beceriyorsa artık :) Hafif olmasının nedeni de devamlı ordan oraya taşıyor olmanız. Bazı modeller çok büyük ve ağır oluyor bu da pratiklikten, kullanılabilirlikten uzak oluyor maalesef.
Bir de dikkat ettiğim şey kimi mama sandalyelerinin tepsi kısmı daha alçakta kalıyor, bebeğinizin beli hizasında gibi, kimisi ise daha yüksekte kalıyor bebeğinizin göğüs hizası gibi olanlar. Burada göğüs hizasında olan tepsileri olan mama sandalyeleri daha kullanışlı geldi bana. Çünkü böylelikle kuzular sandalyeleri üzerinden çok fazla sarkamıyorlar, daha emniyetli, rahat gibi geldi bana.

Oyuncaklar, bu konu aslında biraz daha uzmanların yanıtlaması gereken bir konu olup, çok fazla yorumda bulunmayacağım ama kendi gördüklerimden yola çıkacak olursak; 0-6 aylık dönemde ses çıkaran, yumuşak, ağza sokulabilecek, diş kaşıyıcı olarak kullanılabilecek oyuncaklar tercih edilebilir diye düşünüyorum. Bizim kuzunun ses çıkaran yumuşak, kenarları da diş kaşıyıcısı olan şekilde bir küpü vardı. Bayılırdı bu oyuncağa. Fakat 6. Aydan sonra üzerinde her 6+ yazan oyuncağı almamak gerekiyormuş. Çünkü bu dönemde kuzuların en güzel oyuncakları bizleriz gördüğüm kadarıyla, saçımızı çekmekten, burnumuza, ağzımıza parmaklarını sokmaktan hoşlanıyorlar. Hatta en favori oyuncakları birkaç arkadaşımın çocuğunda da gördüğüm üzere, TV kumandası açık ara farkla önde gidiyor. Kumandadan ne zevk aldıklarını hala anlayabilmiş değilim:)
Kısacası 6. Ayından sonra almış olduğum oyuncakların hiçbirine tencere tavalara, TV Kumandalarına gösterdiği ilgiyi göstermiyor. Bu yüzden bende artık bir süre oyuncak almayı planlamıyorum kendisine.

Aldıklarım arasında boşa para harcamadığım şey diyeceğim, emzikleri sanırım… Çünkü özellikle 6-12 ay arası dönemde ordan oraya fırlatmaktan evin içinde kaybolan bir sürü emziğimiz oluyor. Bu gibi durumlarda dolapta mutlaka açılmamış kutusunda emzik bulundurmak şart (emzik alışkanlığı var ise tabii ki)! Temizlik zamanında zaten kaybolan emziklerin bir kısmı dolap, yatak altlarından çıkıyor :)

He bir de iyi ki almışım diyeceğim ürünlerden biri de park yatak ! Park yatağı aslında geç kaldık, kuzu 7 aylık falandı sanırım aldığımızda, salonda emeklerken devamlı TV ünitesinin üzerine çıkmaya çalışmasından dolayı almıştık. He bir de salonda yalnız kaldığında bir yerine zarar vermesin, nerde olduğu belli olsun diye aldık. Gerçekten çok yararını gördüm diyebilirim. Hem kısa süre de olsa kendi kendine oynuyor vakit geçiriyor bu süre içerisinde evin başka bir bölümünde işiniz varsa gönül rahatlığı ile işinizi yapabiliyorsunuz.

Bu kadar yazıp da aldıklarım arasında gurur duyabildiğim şeylerin sadece emzik ve park yatak olması da ayrı bir komik :)

Siz ne dersiniz? Sizce neler alınmalı ya da alınmamalı? Yorumlarınız bana da yol gösterecektir mutlaka kaçırdıklarım olmuştur bunların dışında….

Gönüllü Esaretlik...

Çocuk sahibi olmadan önce anne nedir diye sorsalar diyeceğim; karşılıksız, sonsuz sevgi ve sabır olurdu. Anne olduktan sonra ise bu tanıma "gönüllü esaret hayatı" tanımını eklemek istiyorum...

Esaret çünkü; bebeğinizin yanından bir dakika bile ayrılmak istemiyorsunuz, devamlı endişe halindesiniz, iyi bir anne olabilecek miyim, sütüm yeterli olacak mı, doydu mu, aç mı, üşüyor mu, bı hırka mı giydirsem mi, burnu tıkalım mı, rahat nefes alıyor mu, aman hasta olmasın, ateşi var mı gibi.... Liste uzar gider . İşin acı tarafı bu esaretin bir süre sonra azalacağını sanmanız (ben sandım ordan biliyorum)... Bebeğiniz ayaklanmaya başladığı andan itibaren yeni yeni korkular ediniyorsunuz. Aman masanın altına girmesin, TV ünitesinin üzerine çıkmasın, koltukta zıplamasın ki bunlar daha iyi günlermiş, büyükler öyle diyor :) Ben ki panik olma konusunda uzman biri olarak bu kadar korkuyu, endişeyi bünyem ne kadar kaldırabilecek merakla bekliyorum. Bunun daha 2 yaş sendromu var, kreşi, anaokulu var, parkta oynaması, arkadaş edinmesi var.... var da var....

Tüm paniklemelere, endişelenmelerin dışında bu gönüllü esaretlik, annelik her yönüyle hayata bambaşka bir pencereden bakmayı öğretiyor. Kendi açımdan; aşırı bir sorumluluk duygusu ve bu sorumlulukların getirdiği endişeler oldu. Doğru mu yapıyorum, yanlış mı yapıyorum ? Diğer anneler neler yapıyor bu konuda ? gibi gibi sorular dolanıp duruyor aklımda devamlı. Diğer bir yönden hayatım tamamen bebekle doldu. Demek istediğim; daha önceden (bebekten önce) hangi filme gitsek, akşam caddeye mi insek, dışarda mı yesek, aaa yok yok taksimde arkadaşlarla mı buluşsak gibi etkinliklerin yerini bir anda, bebeği emzirebileceğim mekanlar seçelim, bebek temizlik odası olsun, arkadaşlara söyleyelim onlar bu tarafa gelsin bebekle oralara gidilmez, bez aldık mı, termosu unutma, falanca mağazadan tulum almak lazım, geçen bir oyuncak gördüm bayıldım...vs. gibi cümleler aldı. 

Bazen oturup düşündüğümde şu 9 aylık kısa zamanda gerçekten çok fazla değişiklik göstermiş hayatım. Eskiden haberlerde gördüğüm üzücü, sinir bozucu bir haber şimdi kadar etkilemezdi beni ya da sokakta bağırıp çığıran çocuklar sinirlerimi bozardı, şimdi ise gülümsüyorum o çocuklara, benimki de büyüse de öyle koşup oynasa onlar gibi diyorum. Bunların dışında şuanda hatırlayamadığım bir çok şeye karşı da daha tahammüllü olabiliyorum. Bu yüzden de bebeğime çok teşekkür ediyorum, bana bu gönüllü esaretliği yaşattığı ve beni de kendisi ile birlikte büyüttüğü için...

Evdeki minik sürüngen

Bebeklerin her gün büyüdüğünü söylerlerdi de inanmazdım. Yani hergün ne kadar değişiklik olabilirdi ki?
Rüzgar geçen hafta sadece yerlerde sürünürken, şimdi emekleme konusunda profesyonelleşti. Tek emekleme alanı salon iken, artık salon dışına çıkıyor ! Salonda bir iki dakikalığına yalnız bırakmıştım ki, arkamı bir döndüm odanın kapısına kadar çıkmış... Sanırım işler yavaş yavaş zorlaşmaya başlıyor... Oysa, biraz daha büyüdükçe herşey daha rahat olur diye düşünüyordum. 
Evde köşe kapmaca halindeyiz, şuanda en favori eşyalarımız TV altındaki uydu alıcısı, kapının önündeki nazar boncuğu yapıştırması, bilgisayar kabloları....  Birinden kurtarsam bir diğerine ulaşıyor bu durumda bizim de popolarımız pek yer görmüyor tabii ki...
Her geçen gün daha da hareketleneceği ve hatta yürüyeceği için diyetisyen randevumu devamlı öteliyorum. Sanırım kalan kiloları peşinden koşturarak verebileceğim. 
Bakalım ilerleyen günlerde daha neler bekliyor bizi? 
Bir sonraki yazıda Rüzgar'ı masanın üzerinden toplamaktan korkmuyorum desem yalan olur :)

ee eee eee vakti !!!

Bebekler hiç bir şeyi bilmediği gibi uyumayı da bilmiyor...

Ne komik uykum gelecek ama nasıl uyuyacağımı bilmeyeceğim? Yok artık daha neler :) Ama minik bebişler bilmiyormuş işte... Nasıl ki doğduklarında memeyi nasıl kavrayacaklarını öğreniyorlarsa, uykuyu da belli rutinlerle öğrenmeye başlıyorlarmış... Neymiş bu rutinler derseniz, her bebeğin kullanma kılavuzu olmadığı gibi bu işin belli bir izlenecek yolu yok. Her bebek kendi rutinini bi şekilde belli ediyor merak etmeyin, işaretleri izleyin yeter.

Uzun zamandır Rüzgarcık yatağımızda ya babası ya da benimle beraberken uykuya dalabiliyordu, illa yanında uzanmamız gerekiyordu. Sonra fark ettim ki çalışmamdan dolayı arada annemde kaldığında mışıl mışıl park yatağında uyuyor kimsenin yanına uzanmasına gerek kalmıyordu. Birazcık bu durumdan cesaret alarak dedim artık tek başına uykuya dalmasının zamanı geldi! İlk denemelerimiz tabii ki ilk bir kaç gün hüsrana uğradı. Çığlık çığlığa ağlayarak yeniden bizim yatağımızda uykuya dalmaya devam etti. 

Farklı yollar denemeye karar verdim. En başta kararlı olmak gerekiyor. Bende uykusuz kalıyorum diyerek kolay yolu seçip haydi bu gece bizle uyusun bari dememek gerekiyormuş. Ağlamaya devam ettiği gecelerde (avaz avaz ağlıyorsa) salona getirip biraz rahatlaması için en sevdiği şeyleri yapmayı denedim (oyun oynadık, kimi zaman mickey mouse izledik) ve sonra onu sakinken yatağa götürüp, en sevdiği oyuncak ayısı ile birlikte bıraktım. Bir kaç deneme sonucunda artık tek başına uyumaya alıştı. 
Sanırım bu yolda en önemli şeyler kararlı olmak, belli bir rutini oluşturarak bebişlere artık uyku vaktinin geldiğini öğretmek...

Tüm bebişlere en bolundan tatlı rüyalar olsun ...

Rüzgar'lı Yaşam

Aramıza hoşgeldin minik Rüzgar ! 


Senin de gelmenle küçük çekirdek bir aile olduk. İlk günlerim çok net değil kafamda bir sürü koşuşturma, uykusuzluk derken, şimdi kocaman oldun (8 aylık).  Geçen 8 ay hem 2 gün gibi hem de 2 yıl gibi geliyor enteresan... 
En başta zaman ağır geçiyor sanki o gün hiç bitmeyecekmiş ya da her geçen gün aslında tek bir günmüş gibi aynı monotonlukta derken, sen tepkiler vermeye başladın, gülümsedin, kahkahalar attın... Ve şimdi son bir haftadır yerlerde sürünüyorsun. İki dakika yalnız bırakamıyorum. Aslında bir nevi bana da iyi oluyor sayende spor yapıyorum :) 
Yazacak çok şey var ama hepsini güzelce toparlayıp ayrı ayrı başlıklar altında yazayım, bu da giriş yazım olsun madem....


Rüzgar'ın ilk gününe ait bir resim... Tarih: 20/01/2011 Saat: 07:45 civarı :)

Arama

 
Çaylak Anne Copyright © 2011 | Tema diseñado por: compartidisimo | Con la tecnología de: Blogger